Türkiye’de kadın hakları, son yüzyılda önemli yasal reformlarla güçlendirilmiş, ancak toplumsal uygulamalarda hala dönüşüm süreci devam eden bir alandır. Kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasi yaşamda eşit bireyler olarak yer almasını sağlamak amacıyla birçok yasal düzenleme yapılmış, kadın hakları alanında uluslararası sözleşmeler imzalanmıştır. Bununla birlikte, kadına yönelik şiddet, eşitsizlik ve ayrımcılık gibi sorunlar, yasal hakların tam olarak yaşama geçirilmesi önünde engel oluşturmaktadır. Bu makalede, Türkiye’de kadın haklarının yasal çerçevesi, önemli reformlar, temel haklar ve uygulamadaki durum detaylı bir şekilde ele alınacaktır.
Anayasal Çerçeve ve Kadın-Erkek Eşitliği
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, kadın-erkek eşitliğini temel bir ilke olarak benimsemiştir. Anayasa’nın 10. maddesi, “Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür” hükmünü içerir. Bu düzenleme, yalnızca kanun önünde değil, toplumsal yaşamın her alanında eşitliğin sağlanması için devlete aktif bir sorumluluk yükler. Anayasa’nın 90. maddesi ise, temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşmelerin ulusal kanunlardan üstün olduğunu belirtir. Bu sayede, Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) gibi uluslararası belgeler, Türk hukuk sisteminde doğrudan uygulanabilir hale gelmiştir.
Anayasal düzenlemeler, kadınların eğitim, çalışma, siyaset ve aile yaşamında eşit haklara sahip olmasını güvence altına alır. Devlet organları ve idare makamları, tüm işlemlerinde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorundadır. Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Anayasa’daki bu hükümler, kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi için önemli bir hukuki dayanak oluşturur. Ancak, yasal eşitliğin toplumsal yaşama yansıması, uygulamada karşılaşılan zorluklar nedeniyle zaman zaman yetersiz kalabilmektedir.
Kadın-erkek eşitliği ilkesi, sadece Anayasa’da değil, diğer kanunlarda da somutlaştırılmıştır. Örneğin, İş Kanunu, iş sözleşmesinin yapılmasında, uygulanmasında ve sona erdirilmesinde cinsiyet ayrımı yapılmasını yasaklar. Aynı işi yapan kadın ve erkek işçilere eşit ücret ödenmesi zorunludur. Medeni Kanun’da yapılan değişikliklerle, evlilik yaşı kadın ve erkek için eşitlenmiş, evlilik sırasında edinilen malların paylaşımında eşitlik sağlanmıştır. Bu düzenlemeler, kadınların aile ve toplumsal yaşamda daha güçlü bir konuma gelmesini amaçlar.
Medeni Kanun ve Kadın Hakları
Türk Medeni Kanunu, kadın hakları alanında en önemli yasal düzenlemelerden biridir. 1926 yılında kabul edilen ilk Medeni Kanun, erkeğin çok eşliliğini ve tek taraflı boşanma hakkını kaldırarak, kadınlara boşanma ve velayet hakkı tanımıştır. 2002 yılında yürürlüğe giren yeni Medeni Kanun ise, kadınların aile ve toplumsal yaşamdaki konumunu daha da güçlendirmiştir. Evlilik yaşı kadın ve erkek için eşitlenmiş, evlilik sırasında edinilen malların eşit paylaşımı ve evlilik dışı doğan çocukların miras haklarında eşitlik sağlanmıştır.
Medeni Kanun, kadınların evlilik, boşanma, miras ve velayet gibi konularda erkeklerle eşit haklara sahip olmasını güvence altına alır. Kadınlar, istedikleri kişiyle evlenme, boşanma, çocuklarının velayetini alma, nafaka talep etme ve kendi mallarını yönetme hakkına sahiptir. Evlilik içinde cinsel birleşmeyi reddetme hakkı, şiddete maruz kalmama hakkı ve kendi malına sahip olma hakkı gibi temel haklar, Medeni Kanun ile koruma altına alınmıştır. Bu düzenlemeler, kadınların birey olarak haklarını kullanabilmesini ve aile içinde eşit bir konuma gelmesini sağlar.
Medeni Kanun’daki reformlar, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması açısından önemli adımlardır. Kadınlar, artık kocalarından izin almadan istedikleri işte çalışabilir, eşit ücret alabilir, siyasi partiye katılabilir ve ev kadını veya tarımda aile işçisi olarak çalışsa bile sigortalı olabilir. Medeni Kanun, kadınların kamu ve özel yaşamda eşit fırsatlara sahip olmasını hedefler. Ancak, yasal hakların uygulamada tam olarak hayata geçirilmesi, geleneksel toplumsal yapı ve önyargılar nedeniyle zaman zaman zorlaşabilmektedir.
Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele ve 6284 Sayılı Kanun
Kadına yönelik şiddet, Türkiye’de kadın hakları mücadelesinin en önemli gündem maddelerinden biridir. 6284 sayılı “Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun”, 2012 yılında yürürlüğe girmiş ve kadına yönelik şiddetle mücadeleyi kurumsal bir çerçeveye oturtmuştur. Kanun, “kadınlara, yalnızca kadın oldukları için uygulanan veya kadınları etkileyen cinsiyete dayalı bir ayrımcılık ile kadının insan hakları ihlaline yol açan şiddet” olarak tanımlanmıştır. Bu kapsamda, fiziksel, cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddet türleri kanunda açıkça düzenlenmiştir.
6284 sayılı Kanun, şiddete uğrayan veya uğrama tehlikesi bulunan kadınları ve çocukları korumak, şiddet uygulayan kişileri rehabilite etmek ve kurumlar arası iş birliğini sağlamak amacıyla hazırlanmıştır. Kanun, uzaklaştırma, yakın koruma, kimlik değişikliği, maddi destek gibi çeşitli tedbirler içerir. Şiddet önleme ve izleme merkezleri, 7 gün 24 saat esasına göre çalışarak şiddet mağdurlarına destek hizmeti sunar. Şiddet uygulayan kişilerin elektronik kelepçe ile takip edilmesi, yüksek riskli vakalarda can güvenliğinin sağlanmasına yönelik önemli bir uygulamadır.
Kanun, şiddet mağduru kadınların hukuki ve psikolojik destek almasını kolaylaştırır. Avukatı olmayan şiddet mağduru kadınlara, baro tarafından ücretsiz avukat gönderilmesi sağlanır. Kasten yaralama, işkence, eziyet, tehdit gibi suçların kadına karşı işlenmesi halinde verilecek cezalar artırılmış, ısrarlı takip suçu yasal düzenlemeye dahil edilmiştir. Kanun, şiddet mağduru kadınların yaşam hakkını ve güvenliğini korumayı amaçlar. Ancak, uygulamada karşılaşılan zorluklar ve şiddet vakalarının önlenmesindeki eksiklikler, kanunun etkinliğini zaman zaman sınırlandırabilmektedir.
Çalışma ve Sosyal Haklar
Kadınların çalışma hayatındaki hakları, İş Kanunu ve ilgili düzenlemelerle koruma altına alınmıştır. İş Kanunu, iş sözleşmesinin yapılmasında, uygulanmasında ve sona erdirilmesinde cinsiyet ayrımı yapılmasını yasaklar. Kadın ve erkek işçilere eşit işe eşit ücret ödenmesi zorunludur. Cinsiyet, medeni hal ve aile yükümlülükleri, hamilelik ve doğum, iş akdinin feshi için geçerli sebep oluşturmaz. İşyerinde cinsel taciz, işverenin gerekli önlemleri almasını zorunlu kılar. Kadınlar, istedikleri işte çalışabilir, eşit ücret alabilir ve sigortalı olabilir.
Kadınların çalışma hayatında karşılaştığı en önemli sorunlardan biri, iş ve aile yaşamını dengeleme zorluğudur. Bu nedenle, doğum izni, süt izni ve kreş desteği gibi sosyal haklar, kadınların iş yaşamında daha aktif olmasını sağlamayı amaçlar. Doğum izinleri, son yıllarda artırılmış ve kadınların doğum sonrası işe dönüşleri kolaylaştırılmıştır. Emzirme odaları ve çocuk bakım yurtları, çalışan annelerin iş yaşamına devam etmesini destekler. Bu düzenlemeler, kadınların ekonomik bağımsızlığını güçlendirir ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına katkıda bulunur.
Kadınların sosyal hakları, sadece çalışma hayatıyla sınırlı değildir. Kadınlar, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik ve siyasi katılım gibi alanlarda da eşit haklara sahiptir. Eğitimde kız çocuklarının okullaşma oranı artırılmış, kadınların yükseköğrenim ve mesleki eğitim alması teşvik edilmiştir. Sağlık hizmetlerinden eşit şekilde yararlanma hakkı, kadınların bedensel ve ruhsal sağlığının korunmasında önemli bir rol oynar. Sosyal güvenlik sisteminde, kadınların emeklilik yaşı ve sigortalılık süresi, erkeklerle eşitlenene kadar kademeli olarak düşük tutulmuştur.
Siyasi ve Toplumsal Katılım
Kadınların siyasi ve toplumsal yaşama katılımı, demokratik bir toplumun olmazsa olmazıdır. Türkiye’de kadınlar, 1934 yılında seçme ve seçilme hakkını elde etmiş ve bu haklarını aktif olarak kullanmaktadır. Kadınlar, siyasi partilere üye olabilir, aday olabilir ve seçimlerde oy kullanabilir. Ancak, kadınların parlamentoda ve yerel yönetimlerde temsil oranı, istenen düzeyin altındadır. Siyasi partiler, kadın aday sayısını artırmak ve kadınların karar alma süreçlerine daha fazla katılımını sağlamak için çaba göstermelidir.
Toplumsal katılım açısından, kadınlar sivil toplum kuruluşları, meslek odaları ve sendikalarda aktif rol almaktadır. Kadın hakları alanında faaliyet gösteren dernekler ve vakıflar, kadınların hak arama süreçlerine destek olur, farkındalık çalışmaları yürütür ve şiddet mağduru kadınlara danışmanlık hizmeti verir. Mor Çatı, KADEM, Kadının İnsan Hakları – Yeni Çözümler Derneği gibi örgütler, kadın haklarının geliştirilmesi ve korunması için önemli çalışmalar yapmaktadır. Bu kuruluşlar, kadınların toplumsal yaşamda daha güçlü bir konuma gelmesini sağlar.
Kadınların siyasi ve toplumsal katılımının artırılması, demokrasinin güçlenmesi ve toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanması açısından kritik öneme sahiptir. Kadınların karar alma süreçlerinde daha fazla yer alması, kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi için önemli bir adımdır. Siyasi partiler, kamu kurumları ve sivil toplum kuruluşları, kadınların katılımını teşvik etmeli ve kadınların önündeki engelleri kaldırmalıdır.
Uygulamada Karşılaşılan Sorunlar ve Çözüm Önerileri
Türkiye’de kadın hakları alanında yapılan yasal düzenlemeler, uluslararası standartlara oldukça yakındır. Ancak, uygulamada kadınlar hala şiddet, ayrımcılık ve eşitsizlik gibi sorunlarla karşılaşmaktadır. Kadına yönelik şiddet oranları, gelişmiş ülkelere göre daha yüksektir ve şiddet mağduru kadınların çoğu, yaşadıkları şiddeti kimseye anlatmamaktadır. Şiddetle mücadele mekanizmalarının etkin bir şekilde işletilmesi, kadınların hukuki ve psikolojik destek almasının kolaylaştırılması ve şiddet uygulayanların cezalandırılması önemlidir.
Toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık çalışmaları, eğitim ve medya aracılığıyla yaygınlaştırılmalıdır. Kadınların eğitim, çalışma ve siyasi katılım oranlarının artırılması, toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına katkıda bulunur. Kadınların ekonomik bağımsızlığını güçlendirmek, şiddet ve ayrımcılıkla mücadelede önemli bir adımdır. Kadınların haklarını bilmesi, hak arama yollarını öğrenmesi ve şiddet durumunda destek mekanizmalarına başvurması teşvik edilmelidir.
Kadın haklarının korunması ve geliştirilmesi, tüm toplumun ortak sorumluluğudur. Devlet, kamu kurumları, sivil toplum kuruluşları ve bireyler, kadın haklarının yaşama geçirilmesi için el birliğiyle çalışmalıdır. Kadınların toplumsal, ekonomik ve siyasi yaşamda eşit bireyler olarak yer alması, demokratik ve adil bir toplumun inşası için vazgeçilmezdir. Kadın haklarının yasal güvenceleri, uygulamada kararlılıkla hayata geçirildiğinde, Türkiye’de kadınların yaşam kalitesi ve toplumsal statüsü daha da güçlenecektir.